Türkiye Ziraat Odaları Birliği

Vatan Hürriyet Ekmek

ZOBİS
ZOBİS
Türkiye Ziraat Odaları Birliği > Haberler > Ege Bölge Toplantısı Yapıldı Aydın'da yapılan Bölge Toplantısı TZOB Genel Başkanı Şemsi BAYRAKTAR ve Yönetim Kurulu Üyelerinin katılımıyla gerçekleşti.

Ege Bölge Toplantısı Yapıldı Aydın'da yapılan Bölge Toplantısı TZOB Genel Başkanı Şemsi BAYRAKTAR ve Yönetim Kurulu Üyelerinin katılımıyla gerçekleşti.

Ege Bölge Toplantısı Yapıldı Aydın'da yapılan Bölge Toplantısı TZOB Genel Başkanı Şemsi BAYRAKTAR ve Yönetim Kurulu Üyelerinin katılımıyla gerçekleşti. 


Ege Bölge Toplantısı, Aydın’da Aydın Ziraat Odası’nın evsahipliğinde gerçekleşti. Toplantıya TZOB Genel Başkanı Şemsi BAYRAKTAR’ın yanı sıra TZOB Yönetim Kurulu Üyeleri Hüseyin ÖNBEY, Necat AVCI, Nizamettin AYDİŞ, Hüseyin TOPÇUOĞLU, Mehmet Rıfat AKYÜZ, Mustafa HEPOKUR, Bayram SEVİM, Selahattin BİÇER, Nuri SORMAN, Genel Sekreter V. Vedat KOÇ, Organizasyon ve Odalar Şube Müdür V. Mithat BAL ile Bölge Ziraat Odası Başkanı Yöneticileri ve çok sayıda çiftçi katıldı.

Toplantıda ilk sözü alan Aydın Ziraat Odası Başkanı Arif GÜRDAL, Ege bölgesinin tarım açısından ülke geneline göre önemli bir konumda olduğuna dikkat çekerek, yaşanan sıkıntıları dile getirdi. Toplantının Aydın'da gerçekleşmesinin kendileri için bir onur olduğunu ifade eden GÜRDAL, “7 Aralık 2004'te yaptığımız Büyük Çiftçi Mitingi'nde biz ışık yakmıştık, bu ışık büyüdü. Genel Başkanımız da bu yaktığımız ışık için bizi onurlandırarak, bu toplantıyı burada yapma kararı aldı. Biz bu mitingde hakkımızı arıyoruz demiştik. Ege bölgesi gibi verimli topaklara sahip bir bölgede tarımda büyük sıkıntılar varsa diğer bölgelerimizde bu çok daha vahim demektir” dedi.
Aydın Ziraat Odası Başkanı Arif GÜRDAL, “Birim alanda en fazla verim alan Ege çiftçisi meydanlara inip miting yapıyorsa, Türk tarımı bitmiş demektir. Amacımız, çiftçinin ne kadar tepkili olduğunu göstermesi ve kendi gücünün de farkına varmasıdır” dedi.

TZOB Yönetim Kurulu Üyesi, Ege temsilcisi ve Manisa Ziraat Odası Başkanı Nuri SORMAN da toplantıda yaptığı konuşmada, ülke tarımında ciddi sıkıntılar olduğuna dikkat çekerek, “Bugün ülkemizde tarım kesimi çok zor durumdadır. Ülkemizde sadece tarım çalışanları değil, memur ve emekli de yaşananlardan memnun değildir. Ben inanıyorum ki bu toplantı dimağlarımıza ışık tutacak, sesimizi daha iyi duyuracak. Buradan çıkacak nihai kararlarla tarımımızda daha iyi adımlar atacağız” dedi.

Türkiye'de tarım politikalarının IMF ve AB ile belirlendiğini ifade eden SORMAN, gelinen noktanın ortada olduğunu belirterek, Aydın gibi çok verimli tarım topraklarında çiftçinin isyan etmesinin diğer bölgelerin kan ağladığının en büyük göstergelerinden olduğunu savundu. Dünya ile kıyaslandığında Türkiye'de tarımdaki desteğin çok düşük olduğunu ifade eden Nuri SORMAN, “ABD'de 55 milyar euro, AB'de 45 milyar euro, Türkiye'de ise 2 milyar euro tarıma ayrılmaktadır. En az 11 milyar euro ayrılması gerekirken, ne yazık ki 2 milyar euro ile tarım sektörümüz bu hallere getirilmiştir. AB ile yapılan müzakere raporlarında Türkiye'de öngörülen minumum desteğin 11 milyar euro civarında olması gerekirken Türkiye'de 2 milyar euro ile tarım geçiştirilmek istenmektedir” dedi.
Geçen seneye kadar Ege Bölgesi'nde satışları yapılan çekirdeksiz kuru üzümün de bu sene yeni sistemler çıkartılarak, ihracatçının konsinye satışlara başladığına da değinen SORMAN, “Bu tutum karşısında nasıl ülkemizde, tarımda, üretimde verimliliği yakalamışken ve ülkeye örnek olmuşken, nasıl ki teknolojik uygulamalara Ege Bölgesi olarak en büyük imkanlara sahipsek, artık bundan sonra bir dönemimiz daha var, ticaret erbabımıza, ihracatçılarımıza ticaretin nasıl yapıldığını öğretmek, bu anlayışlar karşısında yine de bize düşmektedir.
Gerek kendi ürünlerimizi değerlendirme açısından gerekse ülkeye daha fazla döviz girmesi açısından bu ihracatçılarımıza, bu ticareti mutlaka öğretmek durumundayız. Onun için hangi üründe olursa olsun, çiftçilerimizin mutlaka ürünlerine sahip çıkmalarını ve ihtiyacı kadar malı piyasaya sürmelerini rica ediyorum. Bunu, çiftçimize gayet güzel bir şekilde anlatmamız gerekmektedir. Anlatamadığımız takdirde, hem kendi keselerimiz, hem de ülke kesesi, bütçesi boşalacaktır. Zaten boş da, daha da boşalacaktır, yani “daha da boşalacak” deyince, bizler, elimizdeki toprakları büyük olasılıkla yabancılara satmak zorunda kalacağız ve dolayısıyla da “vatan” ve “millet” kavramlarının da anlamı ortadan kalkacaktır.
Onun için herkes mutlaka ürününe sahip çıkmalı ve ihtiyacı kadarını satmalı, hangi üründe olursa olsun, hiçbir surette ürününü emanete vermemesi gerekmektedir. Bunu çiftçilerimize mutlaka anlatmak mecburiyetindeyiz” dedi.

Bölge toplantısında konuşan Genel Başkan BAYRAKTAR, çiftçilerin sorunlarının yakından takibi ve çözümü için Türkiye'yi karış karış dolaştıklarını söyledi. Göreve geldikleri üç yıldan bu yana Ziraat Odaları'nda yaşanan gelişmeler hakkında bilgiler veren BAYRAKTAR, sözlerini şöyle sürdürdü: “Gidiyoruz ve sorunları yerinde dinliyoruz. Bütün Odalarımıza gidiyoruz, onları dinliyoruz, çiftçilerimizle bazen de köylerde sohbet etme imkanına sahip oluyoruz, sorunlarına çözüm arıyoruz. Ben ve arkadaşlarım zaman zaman bu bölgeye geliyor, bölge toplantılarına devam ediyoruz.
Ziraat Odaları Kanunu’nu çıkardık

Göreve geldiğimiz üç yıldan beri bazı çalışmalarımız oldu; Birliğimizle, Odalarımızla ve çiftçilerimizle alakalı çalışmalar yaptık. Göreve geldiğimizde şunu gördük; en büyük eksiğimiz Ziraat Odaları ve Türkiye Ziraat Odaları Birliği Kanunu yoktu. Oda Başkanlarımız aidat toplayamıyordu. Aidat aldığınızda çiftçi sizi mahkemeye verse, verdiği parayı geri alır. Dedik ki, böyle bir Kanun'la Ziraat Odaları Birliği'ni ve Odalarımızı büyütmek, çiftçimize hizmet verir noktada görmek mümkün değil. O halde ne yapmak lazım; Ziraat Odaları Birliği ve Türkiye Ziraat Odaları Birliği Kanunu'nu değiştirmek lazım. 50 yıldır değiştirilemeyen bir Kanun. Bunun ne kadar zor olduğunu, işin içinde olan ben ve arkadaşlarım da çok iyi gördüler. Ne yaptık; aidatları getirdik, bunu sağladık ve bu aidatlarla üç yıldır-son yıllarda görülmemiş bir şekilde- Odalarımız idari ve mali yönden güçlendi ve daha güzel hizmetler vermeye başladı.

Bunun dışında ne yaptık; Odalarımızı bağımsız hale getirdik. Çok iyi hatırlarsınız, eskiden Bakanlık Müfettiş gönderiyordu. Böyle antidemokratik bir madde olmayacağını söyledik, bunu kaldırdık; ama, şunu yapmıyoruz: Odalarımızı teftişsiz bırakmıyoruz. Yani, “Ziraat Odaları Birliği bunu kaldırdı ama, Odalar da teftişten uzak, Odaları teftiş etmek istemiyorlar herhalde, başı boş bırakıyor” denilmesine de fırsat vermiyoruz. Teftiş Kurulumuzu güçlendirdik ve zaman zaman da Odaları geziyorlar. Şunu da ifade edeyim ki, bizim, müfettişlerimize verdiğimiz talimat da şu; “Bir elinizi vicdanınıza koyacaksınız, öbür elinizi de mevzuata, kanuna koyacak ve gereğini yapacaksınız.” Yoksa, bir müfettişin, Ziraat Odaları Birliği Başkanından ve Yönetiminden talimat alarak “Git, şunu hallet, bunu hallet” dediği zaman, kimse bunun hesabını Allah'a veremez. Bu, vicdani bir sorumluluktur. Bundan özellikle emin olmanızı istiyorum; hiçbir müfettişe kasıtlı olarak bir talimat vermiyor, “Git, görevini yap; ama, elini de vicdanına koy” diyoruz. Bu çok önemlidir. Ziraat Odaları Birliği'nin, bizim dönemimizde bu noktada olacağından kimsenin endişesi olmasın. Bunu da gayet açık ve net olarak söylüyorum” diye konuştu.

Ankara'da çok önemli toplantılar yaptık. Hükümetin zirvesini getirdik. Bir sürü meslek kuruluşuna nasip olmayan şekilde, bu toplantılarımıza Sayın Cumhurbaşkanımızı da getirdik, Başbakan'ı, ilgili Bakanları, muhalefet partisi liderlerini de getirdik.
Geçtiğimiz aylarda İstanbul'da uluslararası bir toplantı yaptık. Baktık ki, sektör dışı olan insanlar AB sürecinde hükümeti yanlış yönlendirecekler -ki, hükümetin de bu manada çok iyi bilgilendirilmesi lazım- dışarıdan, Avrupa'dan kuruluş başkanlarını getirdik, çok önemli ses veren bir toplantı yaptık. Bu toplantıları bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz. Meydanı kimseye bırakmaya niyetimiz yok!..

“Yaptığımız mitingler ses getirdi”
Bunun dışında ne yaptık; çok önemli mitingler yaptık; Oda Başkanlarımızla birlikte yaptık, ama ses getiren mitingler yaptık; Aydın mitingi, Manisa mitingi, Ordu mitingi… Bunun dışında da yapılan mitingler var, yapılacaklar var. Bunlar ses verdi. Yani, biz hükümete şu mesajı verdik: Biz toplantıları yapıyoruz, sorunlarımızı size getiriyoruz, anlatıyoruz. Başbakan'la üç defa bir araya geldim, Bakan'larla defalarca bir araya geldim. Biz sorunları taşırız, götürürüz, o noktada eksiklik bırakmayız; ama, sen irade gösteremezsen biz meydanları doldururuz. Cumhuriyet tarihinin en büyük mitinglerini yaparız, yapmaya da devam ederiz. Türkiye'nin muhtelif noktalarında olur, Ankara'da olur, ama bu mitingler olur. Onun için hükümetin bu mitinglerde verilen mesajları çok iyi alması lazım. Bu mitingler siyasi mitingler değil; hiçbir siyasetçiyi yanımıza almıyoruz, tamamen Oda Başkanlarımızın çabalarıyla, gayretiyle, yönlendirmesiyle çiftçilerimizin o meydanlara dolmasıyla bu mitingleri yapıyoruz. Kimse de bizim mitinglerimize gölge düşürmesin. Bu mitingleri yapmaya devam edeceğiz, kimsenin bundan endişesi olmasın.
Biz bunu sadece hükümete taşımakla kalmıyor, medyayı da mümkün olduğu kadar kullanmaya çalışıyoruz, çünkü medyada kamuoyunun oluşması bizim için önemli. Bu bölgeye de ben iki defa gelip canlı yayın yaptım; birinde, İzmir'de Kirazlı köyüne geldik, orada program yaptık. Arkasından yine Manisa'ya geldik, bir köyde canlı yayın yaparak bu bölgede yetişen meyvelerin sorunlarını dile getirdik. Her yıl üzüm kampanyalarına da geliyoruz biliyorsunuz. Yani, Ege bölgesine bir hayli ziyaretimiz oldu. Çünkü bu bölge gerçekten de çok önemli bölgelerimizden birisi; tarım potansiyeli yönünden, Oda Başkanlarımızın da üstün gayretlerini görüyorum, bunlar da fevkalade önemli elbette. Onun için bizi de heyecanla çağırıyorlar.
Hükümetin tarım politikaları iyi gitse, gittiğimiz yerlerde Oda Başkanlarımız, çiftçilerimiz serzenişte bulunmaz. Aydın ve Manisa'daki miting bu kadar hararetli olmaz, Ordu'daki miting bu kadar hararetli olmaz. Demek ki bir sorun var ve tarım politikaları iyi gitmiyor. Niçin iyi gitmiyor; bakıyoruz, girdi fiyatlarımız yükselirken ürün fiyatlarımız aşağı gidiyor!..
Hükümetin burada kullanacağı iki enstrüman var. İki enstrüman kullanacaksınız; müdahale fiyatı ortaya koyacaksınız. Müdahale fiyatının altına piyasa şartları düştüğü zaman müdahale alımı yapacaksınız. “IMF var, şu var, bu var…” diyorsanız müdahale fiyatıyla piyasa fiyatı -ki, müdahale fiyatı dediğim fiyat, maliyet, artı, üreticinin kârıdır. Bu fiyatla piyasa fiyatı arasındaki farkı getirip benim üreticimin cebine koyacaksın. Bunu da yapamıyorsun. Ziraat Bankasının borçlarının yapılandırılması, mısır primlerinin artırılması, buğday primlerinin artırılması, elektrik borçlarının yapılandırılması… Bu işlerde elbette gayretlerimiz oldu, ama bu mitinglerin de faydası oldu. Bunlarda katkımız oldu. Gübre-mazot desteklerinin ödenmesi için ortada rakamlar var ve bu rakamlar bizim açığımızı kapatmıyor arkadaşlar, zararımızı kapatmayınca çiftçimiz bağırıyor, traktörünü satıyor, tarlasını satıyor, büyük şehirlere göç ediyor.

“Buğday fiyatları yükseldi”
Ürün bazındaki sorunlarımıza bakıyoruz, TMO müdahale alımı yapacaksa dikkatli yapsın. Şimdi fındığı da müdahale alımına soktular, bunlar destekli müdahale alımı değil; TMO kredi bulacak, bankalara borçlanacak, buğdayını, arpasını, mısırını, fındığını alacak, satacak, paraya çevirecek, borcunu ödeyecek. Şu andaki uygulama bu. Ama, piyasaya giriyorsa, benim maliyetimi dikkate alan bir hedef belirleyebilir. Bakıyoruz, böyle bir şey yok. Buğday fiyatlarına bakıyorsunuz, 2002-2003 seviyesinde. 2003 yılında mazot fiyatları ne kadardı; 1400 liranın altındaydı. Bugün mazot ne kadar, gübre ne kadar?.. Peki, şimdi tablo bu. Girdi fiyatları fırlamış, ben halen 2002-2003 fiyatlarıyla buğday satmaya çalışıyorum. Nasıl sürdüreceğim, nasıl üretme noktasında olacağım ben? Bu mümkün mü?.. Bir de kota koyuyorsun, özellikle 2005 yılında mısırda, buğdayda uygulanan bu politika, Manisa mitingini yapınca buğdayda bu sene biraz daha dikkatli oldular. Bizi tatmin edemediler ama, biraz daha dikkatli olarak ne yaptılar, kotayı kaldırdılar, özellikle ve ısrarla söylediğimiz, satış fiyatlarını açıklamadığınız takdirde, tüccar her zaman TMO'dan düşük buğday alırım beklentisi içinde olacaktır. Satış fiyatlarını açıklayın, tüccar çiftçinin ayağına gitsin dedik, ilk defa bunu bu sene uygulattık. Tüccar, geçen seneye oranla biraz daha fazla oranda çiftçiye gitti. O mücadele de buğday fiyatlarını biraz yukarıya çekti.

“Mısırda ekim alanları azaldı”
Şimdi mısıra bakıyorsunuz; mısırda fiyat açıklanamıyor. Neden?.. Sizin 2004 yılında verdiğiniz fiyat aşağı çekilince, mısır fiyatlarını yüzde 27 aşağı çektiğinizde mısır fiyatlarını düşük açıkladınız. Peki, üretici perişan oldu. Ben de Sakaryalıyım, bakın, mısır üretiyoruz. Ekim alanları azaldı. Türkiye'nin her tarafından ekim alanları azaldı. Bugünlerde mısır fiyatları biraz yukarı doğru çıkmaya başladı; 340 bin lira civarında. Şimdi TMO sıkıştı, ithalat yapsa olmuyor, mısır fiyatlarını da açıklayamıyor, çünkü “340 bin lira” dese, birileri ayağa kalkacak. Bakın, bizi dinlemiş olsaydı, maliyetleri dikkate alan bir fiyat politikası uygulasaydı bugün bu sıkıntıyı TMO yaşamazdı.

“Tütün üreticisi sorunlu”
Yine, tütün üreticilerinin de sorunları var. Sanıyorum bu sene de fiyatı artırmayıp, geçen seneki fiyatı verecekler.

“İncirde rekolte yüksek”
İncirde bu sene rekoltemiz yüksek olduğu için biraz sıkıntı görünüyor ve kuru üzümde geçen yıl kampanyada başarılı olduk, 1.7 YTL'ye kadar çıktı ama bu sene tüccar direniyor, kuru üzüm fiyatları 1.2YTL seviyesinde gidiyor. Bu noktada üreticimizin biraz daha sabırlı olması tüccarın da direncini kıracaktır diye düşünüyoruz.

“Pamuk verimimiz AB'nin üstünde”
Dünyanın en kaliteli pamuğunu üreteceksin ama gerçek değerini asla alamayacaksın; yok öyle bir şey. Biz Yunanistan'dan yılda 150 bin ton pamuk ithal ediyoruz. Kısa süreden beri pamuk üreten Yunanistan'dan, pamuk üretebiliyorken pamuk almak bizim ağrımıza gidiyor. Avrupa Birliği, mukayeseli üstünlük içinde değil ki. Verimlilik rakamlarını dikkate aldığımızda, benim pamuk verimim AB'nin üstünde. Buğdayda rekabet edemiyorum ama pamukta rekabetçiyim. Mısırda da birçok bölgede rekabet edebilirim. O halde bizim burada yapamadığımız, onların yaptığı bir şey var. Mutlak üstünlük, mukayeseli üstünlük değil. Parayı basıp dünya piyasalarını işgal etmek. AB'nin de ABD'nin de yaptığı bu. ”
Genel Başkan Şemsi BAYRAKTAR ayrıca, hükümetin tarım politikasını eleştirerek, Türk çiftçisinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde güçlü olması gerektiğini ve aralarından çıkacak siyasetçilere her türlü desteği vereceklerini söyledi.