Türkiye Ziraat Odaları Birliği

Vatan Hürriyet Ekmek

ZOBİS
ZOBİS
Türkiye Ziraat Odaları Birliği > Haberler > “Tohumculuk, Fide, Fidancılık ve Teknolojileri Fuarı”

“Tohumculuk, Fide, Fidancılık ve Teknolojileri Fuarı”

-“Tohumculuk, Fide, Fidancılık ve Teknolojileri Fuarı”
-TZOB Genel Başkanı Bayraktar:
-“Tohum, girdiler arasında üretime etkisi itibarıyla
en önemli unsurlardan biridir”
-“Tohum yoksa yetiştireceğiniz bir ürün de yok
demektir”
-“Tohumlukta dışa bağımlılığı azaltmak amacıyla
yeni çeşit geliştirmek için araştırma ve geliştirmeye
hız verilmelidir”
-“Sertifikalı fide ve fidan kullanımının önemi konusunda
üreticilerimizin bilgilendirilmesi oldukça önem taşımaktadır”
İstanbul – 11.01.2013 – Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, verimliliği artırabilmek için bitkisel ve hayvansal üretimde tüm girdilerin en iyi şekilde kombine edilerek çiftçi tarafından bilinçli ve yeterli miktarda kullanılması gerektiğini vurgulayarak, “Bu durum dikkate alındığında, üretimin başlangıç aşaması olan tohum, girdiler arasında, üretime olan etkisi itibarıyla en önemli unsurlardan biridir” dedi.
Bayraktar, Yeşilköy’deki İstanbul Fuar Merkezi’nde düzenlenen “Türkiye Tohum, Tohumculuk, Fide, Fidancılık ve Teknolojileri Fuarı”nın açılışında yaptığı konuşmada, üretimi artırmanın tek yolunun verimliliği artırmak olduğunu belirterek, tohumluğun, verim ve üretim artışındaki payının ortalama yüzde 25 civarında olduğunu, bu oranın bazı durumlarda yüzde 40’lara kadar çıkabildiğini bildirdi. “Tohum yoksa yetiştireceğiniz bir ürün de yok demektir” diyen Bayraktar, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Tohum, temel üretim girdisi olduğu gibi, aynı zamanda tohumun kendisi birçok üründe gıda materyalidir ve verimliliğe etkisi en fazla olan girdilerden biridir.
Birçok bitki türünün anavatanı olan ülkemiz, tohumluk üretimi açısından sahip olduğu çok uygun ekolojik özellikler ve büyük tarım potansiyeliyle dünyanın önde gelen tohumluk üretim merkezlerinden biri olmaya adaydır. Ancak ülke olarak imkânlar yeterince değerlendirilemediğinden henüz istenilen düzeye gelinememiştir.
Uluslararası Tohumculuk Federasyonu (ISF) verilerine göre, 2007 yılında 36,5 milyar dolar olan dünya tohum pazarı, 2011 yılı itibarıyla 42,6 milyar dolara ulaşmıştır. ABD 12 milyar dolarla (ki pazarın yüzde 28’ine tekabül etmektedir) dünya tohum piyasası içinde ilk sırada bulunurken, Çin yüzde 21’lük pay ve 9 milyar dolarla ikinci sırada, Fransa ise yüzde 8 pay ve 3,6 milyar dolarla üçüncü sırada yer almaktadır. Ülkemiz ise 400 milyon dolarla, dünya pazarında çok küçük bir paya sahiptir.”
Türkiye tohumculuk sektöründe son yıllarda kaydedilen önemli gelişmeleri göz ardı etmenin mümkün olmadığının altını çizen Bayraktar, “1980 sonrasında ülkemiz tohumculuğunun özel sektöre dayalı yeni bir yapılanma içine girmesiyle birlikte, yerli tohum ıslahı ve üretimi hız kazanmış, genetik yönden üstün yerli hibrit çeşitler elde edilmeye başlanmıştır. 2006’dan itibaren yürürlüğe giren Tohumculuk Kanunu kapsamında Türkiye Tohumcular Birliği ve Birliğe bağlı 7 alt birlik kurulmuştur. Bunlar, ülkemiz tohumculuğunun gelişmesi yönünde atılan önemli adımlardır” diye konuştu.
Bayraktar, bu gelişmeler paralelinde, Türkiye’de tohumluk üretiminin son yıllarda yapılan ıslah çalışmaları sonucu gelişme gösterdiğini, çeşit üretim ve tescillerinde artış sağladığını bildirdi; hububat çeşitlerinin yüzde 98’inin; çeltik, nohut ve mercimek türlerinin yüzde 100’ünün yerli ıslahçılar tarafından geliştirildiğine dikkati çekti.
Bayraktar, şu bilgileri verdi:
“Endüstri bitkileri ve yem bitki çeşitlerinin ise yüzde 20 ile yüzde 100 arasında değişen oranları, yine, yerli uzmanlarımız tarafından ıslah edilmiştir. Standart sebze çeşitlerinden domatesin yüzde 50’si, biberin yüzde 30’u, patlıcanın yüzde 55’i ve salatalığın yüzde 100’ü yerli ıslahçılarımız tarafından geliştirilmiştir.
Son 10 yıllık süreçte ülkemizde tohumluk üretiminde yüzde 337, ithalatta yüzde 91, ihracatta ise yüzde 277 oranında artış gerçekleşmiştir. Yapılan ıslah çalışmaları neticesinde tohumculuk sektörümüz önemli bir gelişme içindedir. Sektörün gelişimi açısından yapılan çalışmaların devamı ve alınan olumlu sonuçlarla yerli tohum üretiminde kendine yeten bir ülke haline gelmeyi temenni ediyorum.
2012 yılında 32 bin 712 tonluk ithalata ödediğimiz yaklaşık 185 milyon doların 117 milyon dolarını, yani yüzde 63’ünü sebze tohumluğu oluşturmaktadır. Ülkemizde hibrit sebze tohumlukları ile hibrit mısır ve patates gibi bazı türlerde de sertifikalı tohumlukların yurt içi üretimleri yetersiz olduğu için ithalat yapılmaktadır.
Hibrit tohumluğun üretimi güçlü bir Ar-Ge altyapısı ve uzun yıllar süren çalışmalar gerektirdiğinden, ülkemizde henüz yeterli düzeyde üretilememektedir. Gelişmiş ülkelerin sahip oldukları teknoloji ve ekonomik koşullara sahip olmayan ülkemizde bir süre daha bu grup tohumların ithalatına devam edilmesi, şu an için kaçınılmaz görülmektedir. Her ne kadar bu çeşitlerde ithalat yapıyor olsa da, üretim rakamlarına baktığımızda, ülkemiz üretiminin bu çeşitlerde göz ardı edilmeyecek noktaya geldiği de bir gerçektir.”
-Ar-Ge desteklemeleri önemli…-
Hibrit tohum üretiminin gelişmesi yönünde son yıllarda başarılı çalışmalar yapıldığını, Tarım Bakanlığı tarafından 2004–2010 arasında “Türkiye F1 Hibrit Sebze Çeşitlerinin Geliştirilmesi ve Tohumluk Üretiminde Kamu – Özel Sektör İşbirliği Projesi”nin uygulamaya konulduğunu ve başarıyla tamamlandığını anlatan Bayraktar, bu uygulamayla yerli hibrit sebze çeşitlerinin kullanım oranının yüzde 30–35’ler seviyesine ulaştığını belirtti.
Tohumculuğun gelişmesi için, tohumculuk firmaları ile kamu ve üniversite işbirliğinin gerekliliğine dikkati çeken Bayraktar, bu alanda Ar-Ge desteklemelerinin çok önemi bulunduğunu bildirdi. Bayraktar, şöyle devam etti:
“Dolayısıyla sebze tohumluğu başta olmak üzere, tohumlukta dışa bağımlılığı azaltmak amacıyla, yeni çeşit geliştirmek için araştırma ve geliştirmeye yönelik çalışmalara hız verilmesi son derece önemlidir. Bu amaçla Ar-Ge altyapısının güçlendirilmesi ve çalışmaların desteklenmesi büyük önem arz etmektedir. Ancak tüm sektörlerde olduğu gibi, tohumculuk sektörü için de Ar-Ge çalışmaları ciddi anlamda mali bir yük getirmektedir. Bunun için başlangıçta kamu araştırma kuruluşları, üniversiteler ve tohumculuk kuruluşları arasında sıkı bir diyalog kurularak, kamunun Ar-Ge alt yapısından yararlanılması sağlanmalıdır. Araştırma ve geliştirme faaliyetleri için yeterli kaynak ayrılmalıdır.
Ar-Ge faaliyetleri açısından üzerinde durulması gereken önemli konulardan biri de biyoteknolojidir. Günümüzde modern biyoteknoloji, verim artışı sağlamak için klasik bitki ıslahı programlarını tamamlayan ve kısaltan alternatif bir yöntem olarak ortaya çıkmıştır. Bitki ıslahı için kullanılan klasik ıslah yöntemleri ve F1 hibrit tekniğinin yanı sıra biyoteknoloji uygulamalarıyla da genetik kapasitenin iyileştirilmesi yönünden önemli gelişmeler kaydedilmiştir.
Ülkemizde biyoteknoloji konusundaki araştırma çalışmaları üniversiteler ve araştırma enstitülerinde yapılmaktadır. Ülkemizde modern biyoteknoloji tekniklerinden yaralanılarak elde edilen GDO’lu tohumlarla yapılan üretim her ne kadar yasak kapsamında olsa da bu konuda araştırma yapmanın önünde bir engel bulunmamaktadır. Biyoteknoloji konusunda geri kalmamak için bilimsel çalışmalara devam edilmeli, güçlü bir teknik altyapı oluşturulmalıdır.”
-Gıda güvencesinin bir yolu da tohumdur-
Biyolojik çeşitlilik bakımından oldukça zengin olan Türkiye’nin bitki çeşitliliği bakımından da çok özel bir yere sahip olduğunun altını çizer Bayraktar, “Biyolojik çeşitliliğin korunması, tarım ve gıda güvencesi açısından çok önemlidir. Gıda güvencesini garanti altına almanın yollarından biri de tohumdur. Bu bilinçle bugün dünyada hızla tohum bankaları kurulmakta, biyolojik çeşitliliğin korunması en önemli hedefler arasında yerini almaktadır. Dünyanın 3. büyük tohum gen bankasının ülkemizde kurulmuş olması, ülke olarak konuya verdiğimiz önemin bir göstergesidir” dedi.
Bayraktar, üreticilerin tohumla ilgili karşılaştığı sorunlara da işaret ederek, bu konuda şunları söyledi:
“Tohumlukların temininde ve dağıtımındaki aksaklıklar, ekim zamanı ve kullanılan yöntemlerin doğru seçilmemesi, çeşit ve tohumluk seçimindeki hatalar ve yöresel yetiştirme tekniklerinin ortaya konulmaması sonucunda verimsizlik gibi sorunlar, tarımsal üretimde karşılaşılan önemli sorunlardır. Çiftçilerimiz artık kaliteli üretim için ekolojik koşullara uygun tohum çeşitlerini kullanmak istemektedir. Çiftçilerimizin yeni çeşitlere ulaşmada sorun yaşamamaları için, kuruluşlar arasında koordinasyon sağlanarak, eğitim ve yayım hizmetleri daha verimli hale getirilmelidir. Yeni çeşitlerin çiftçilerimize tanıtımı yapılarak, üretimde kullanılması sağlanmalıdır.
TİGEM’in tohumluk satışları için il ve ilçe merkezlerinde bayilik sistemi oluşturması, üreticilerin peşin olarak tohumluk alışlarında, tohumluklara ulaşmalarında büyük kolaylıklar sağlamıştır. Bu uygulamaya genişletilerek devam edilmelidir.
-Tohumluk fiyatları düşük tutulmalı…-
Bilindiği gibi ülkemizde girdi fiyatları dünyada rekabet içinde olduğumuz ülkelere göre yüksek seyretmekte ve dolayısıyla üretim maliyetleri de artmaktadır. Artan maliyetler karşısında satın alma gücü azalan çiftçi, daha az girdi kullanımına yönelmekte, bu durum da çiftçimizin kaliteli üretim yapmasını engellemektedir. Dolayısıyla üretimden beklenen verim alınamamaktadır. Tohumluk fiyatlarının düşük olduğu yıllarda, çiftçinin sertifikalı tohumluk kullanımında artış olduğu bilinmektedir. Bundan dolayı, tarımda üretimin artırılmasında en önemli girdi olan tohumluğun fiyatlarının düşük tutulması gerekmektedir.
Çiftçilerimizin uygun fiyatla tohum temin edebilmesi, yüksek verim ve kaliteli üretimin devamlılığı bakımından önemlidir. Sertifikalı tohumluk kullanımının yaygınlaştırılması için verilen desteklere artırılarak devam edilmelidir. Çiftçilerimizin daha uygun fiyatla tohum temin edebilmesi için, sebze tohumluklarında ve sebze fidelerinde uygulanmakta olan KDV’nin, diğer tohumluklarda olduğu gibi yüzde 1’e indirilmesi gerekmektedir.”
-Fidede durum…-
Tohumun yanı sıra üretim materyali olarak kullanılan fide ve fidanda da çeşitli sıkıntılar yaşandığını ifade eden Bayraktar, “Ülkemizde sebze fidesi yetiştiriciliği çoğunlukla geleneksel yöntemlerle yapılmaktadır. Yetiştirme dönemindeki iklim faktörlerine bağlı olarak çevre koşullarının yeterince kontrol edilememesi, kültürel uygulamaların yetersizliği, hastalık ve zararlıların oluşturduğu sorunlar, çeşit karışıklığı ve üreticinin hangi çeşidi kullanması gerektiğini bilememesi, fide kayıplarının artmasına ve fide kalitesinin düşmesine neden olmaktadır. Ancak son yıllarda tüplü sebze fidesi üretimi yapan kuruluşların faaliyete geçmesiyle sebze fidesi yetiştiriciliğinde önemli gelişmeler sağlanmıştır” diye konuştu.
-Sertifikalı fidan kullanımı önemli…-
Bayraktar, konuşmasında fidancılıkla ilgili değerlendirmelerde de bulunarak, bu konudaki görüşlerini de şöyle ifade etti:
“Sertifikalı fidan kullanımı konusunda bilgilendirme ve yönlendirmedeki eksiklikler, fidan satışlarında yeterli kontrolün yapılamaması ve sertifika etiketinin pahalı olması gibi nedenlerle, yetersiz düzeyde kalan sertifikalı fidan üretimi, verilen desteklerle yıldan yıla artmaktadır.
Üreticilerin sertifikalı fide ve fidan kullanımının önemi konusunda bilgilendirilmesi oldukça önem taşımaktadır. Ekonomik önemini kaybetmiş çeşitlerin neler olduğu, türler ve çeşitler bazında çeşit tavsiye listeleri hakkındaki bilgiler ile bölgelere göre tavsiye edilen çeşitlerin fidan üretiminin ne durumda olduğu, talebin karşılanma durumu hakkında üreticilerin bilgilendirilmesi, üretimin zamanında ve doğru yönlendirilmesi gerekmektedir.
Sertifikalı fidan kullanımının taşıdığı önem dikkate alındığında, araştırma enstitüleri ile ziraat fakültelerinin ortaklaşa yürüteceği çalışmalar sonucunda geliştirilen hastalık ve zararlılara dayanıklı, virüs ve virüs benzeri hastalıklardan ari, doğru anaç üzerine pazara uygun çeşitlerin aşılandığı sağlıklı fidanlarla bahçelerin kurulması sağlanmalı; iklim ve toprak koşullarına en iyi uyum sağlayan çeşitler üreticilere tanıtılmalı ve üreticilerimizin bu fidanları temin etmesi sağlanmalıdır.”